-
1 küpünü doldurmak
напо́лнить кубы́шку, нажи́ться -
2 küpünü doldurmak
feather one's nest, make one's pile, make a pile -
3 küpünü doldurmak
to feather one's nest -
4 feather one's nest
küpünü doldurmak -
5 feather one's nest
küpünü doldurmak -
6 make a pile
küpünü doldurmak, yükünü tutmak, servet yapmak -
7 make one's pile
küpünü doldurmak, yükünü tutmak, servet yapmak -
8 make a pile
küpünü doldurmak, yükünü tutmak, servet yapmak -
9 make one's pile
küpünü doldurmak, yükünü tutmak, servet yapmak -
10 feather one's nest
cebini doldurmak, köseyi dönmek, küpünü doldurmak, avantadan zengin olmak -
11 küp
куб (м)* * *I1) большо́й гли́няный кувши́н2) перен. оби́лие, тьмаakıl küpü — ума́ пала́та
sinir küpü — клубо́к не́рвов
••- küpünü doldurmak
- küpe dönmek
- küp gibi IIкуб тж. мат.metre küp — куби́ческий метр, кубоме́тр
bir metre küp odun — оди́н кубоме́тр дров
-
12 yağmur
до́ждь (м)* * *1) дождьyağmur boşandı — хлы́нул проливно́й дождь
yağmur küpten / bardaktan boşanırcasına yağıyor — дождь льёт как из ведра́
yağmur yağmak — идти́ - о дожде́
yağmur yemek — промо́кнуть до ни́тки
2) перен. град, пото́к, мно́жествоitiraz yağmuru — пото́к возраже́ний
taş yağmuru — град камне́й
••yağmur yağarken küpünü doldurmak — погов. наполня́ть кувши́н, когда́ идёт дождь (т. е. воспользоваться удобным случаем для наживы)
yağmur olsa, kimsenin tarlasına düşmez / yağmaz — погов. е́сли он бу́дет дождём, то ни на чьё по́ле не вы́падет; он и па́льцем не шевельнёт, что́бы помо́чь кому́-нибудь
-
13 кубышка
-
14 feather one's (own) nest
(to gain money for oneself or to make oneself rich while serving others in a position of trust: All the time he has been a member of that committee he has been feathering his own nest.) küpünü doldurmak -
15 feather one's (own) nest
(to gain money for oneself or to make oneself rich while serving others in a position of trust: All the time he has been a member of that committee he has been feathering his own nest.) küpünü doldurmak -
16 bringen
bringen <bringt, brachte, gebracht> ['brıŋən]vtdas Essen auf den Tisch \bringen yemeği sofraya getirmek;etw in Ordnung \bringen bir şeyi yoluna koymak;jdn vor Gericht \bringen biriyle mahkemelik olmak;Glück \bringen şans getirmek;jdn in Verlegenheit \bringen birini bozmak [o mahcup etmek];etw an den Tag \bringen bir şeyi ortaya çıkarmak;jdn auf die Palme \bringen ( fig) birini çileden [o zıvanadan] çıkarmak;jdn auf Touren \bringen birini harekete geçirmek;jdn auf etw \bringen birinin aklına bir şey getirmek;jdn aus dem Konzept \bringen birinin aklını karıştırmak;etw zur Sprache \bringen bir şeyi dile getirmek;etw zu Papier \bringen bir şeyi kâğıda dökmek;etw auf den Markt \bringen bir şeyi pazara çıkarmak;ein Kind zur Welt \bringen dünyaya bir çocuk getirmek;es weit \bringen (hayatta) yükselmeketw an sich \bringen üstüne geçirmeketw mit sich \bringen; ( zur Folge haben) bir şeyi beraberinde getirmek, bir şeyi doğurmak [o neden olmak]etw hinter sich \bringen bir şeyi bitirmek, bir işi hâlletmek;sie wollen sie unbedingt unter die Haube \bringen onun başını ille bağlamak istiyorlar, onu ille baş göz etmek istiyorlar;seine Schäfchen ins Trockene \bringen ( fig) küpünü doldurmak;jdn um die Ecke \bringen ( fam) birini öldürmekwas bringt das? bu ne getirir?;das bringt doch überhaupt nichts! bu hiçbir şey getirmez ki!4) ( wegnehmen)jdn um etw \bringen birini bir şeyden etmek;jdn ums Leben \bringen birinin canına kıymak;jdn um den Verstand \bringen birinin aklını başından almak5) jdn zum Lachen \bringen birini güldürmek;etw nicht übers Herz \bringen bir şeye gönlü razı olmamak, bir şeye kıyamamak;du bringst mich nicht dazu, das zu tun bunu bana yaptırtamazsın -
17 Schäfchen
Schäfchen <-s, -> ['ʃɛ:fçən] nt( junges Schaf) kuzu;sein \Schäfchen im Trockenen haben tuzu kuru olmak;sein \Schäfchen zu scheren wissen çıkarını bilmek -
18 yağmur
rain. - boşanmak for rain suddenly to come bucketing down. - duası ritual prayer for rain (said during a drought). -dan kaçarken doluya tutulmak to jump out of the frying pan into the fire. - mevsimi rainy season. - olsa kimsenin tarlasına düşmez/yağmaz. colloq. He won´t lift a finger to help anybody. - suyu rainwater. - yağarken küpünü doldurmak to make hay while the sun shines. - yağmak to rain. - yemek to get wet in the rain.
См. также в других словарях:
küpünü doldurmak — eline fırsat geçmişken çokça para biriktirmek Hamiyetini bu felsefeye uydurarak küplerini doldurmayı bilenler bu memlekette bolluk içinde yaşarlar. H. R. Gürpınar … Çağatay Osmanlı Sözlük
yağmur yağarken küpünü doldurmak — kazanç fırsatı varken ondan yararlanarak para veya mal edinmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
küp — 1. is., Ar. kūb 1) Su, pekmez, yağ vb. sıvıları veya un, buğday gibi tahılları saklamaya yarayan, geniş karınlı, dibi dar toprak kap Ahırda kırık bir küpün içine, samanlarla çuvalların altına saklamış, gitti, getirdi. H. Taner 2) argo Sarhoş… … Çağatay Osmanlı Sözlük
yağmur — is. 1) Atmosferdeki su buharının yoğunlaşmasıyla oluşan ve yeryüzüne düşen yağışın sıvı durumda olanı, yağar, yağış, baran, bereket, rahmet Hava biraz bozukçaydı, dışarıda serin bir yağmur çiseliyordu. M. Ş. Esendal 2) mec. Çok ve sık düşen,… … Çağatay Osmanlı Sözlük